Bölüm 3: Gecenin sonu

Sesindeki tınıda kırgınlık ve biraz da heyecan vardı.

Durdum. Arkamı dönemiyordum, adım da atamıyordum. Dışarıda hırçın bir kar fırtınası vardı ve vücudum beni dinlemeden gerisin geriye arkaya döndü. Camın önünde oturuyordu, arkasından gelen turuncu lamba nedeniyle sadece karartıdan ibaretti. Elleri bacaklarının arasında öylece oturuyordu kaloriferin üzerinde. Aşık olmaktan bahsediyordu,  korkmadan, usanmadan ve ondan asla beklemeyeceğim usta bir açık sözlülükle.

Yanına gittim yavaşça. Kalın halının üzerinde yalınayaktım. Ayaklarımı nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar yalayıp geçti. Parmaklarımı kıvırıp ayağımın altına soktum. Başını elimle kaldırıp gözlerine baktım. Öylece bana bakıyordu.

- Neyin var?
- Hiç.

Daha kararlı bir ses tonuyla sordum; neyin var?

- Bir tek senin mi dertlerin var?
- Sana bunu sormadım.
- Unutmak istediğin şeyler var mı hiç Roger? Birileri de olur.

Biraz duraklamasam da, aslında sorduğu sorunun yanıtı belliydi.

Evet, elbette. Bir sürü şey keşke olmasaydı diyorum kendi kendime. Yutkundum. Hatalarım var, yanlış insanlar var, benim yanlış olduğum insanlar var. Ayaklarım üşümeye başlamıştı. Ama ... Ama bunları unutmak yerine iyi ki yapmışım da dediğim oluyor.

Ya, gecenin bu saatinde ... Ne yapıyoruz biz, neden burada böyle duruyoruz seninle?

Yargı dağıtan, sıkıntılı ama merak uyandıran, biraz içinden mutluluğun aktığı ama bir türlü onaylanamayan heyecanlı bir huzursuzlukla başbaşaydık.

Beni unutmaya çalışacak, bunun için epey zaman harcayacak,  kadın ya da erkek fark etmeden yeteri kadar tatmin olduğuna emin olana dek bir yerlere girmenin yollarını arayacaktı.

Gözlerimiz birbirine dikilmişti, alabildiğine meydan okuyorduk. Hayır, aslında gözlerimizle sevişiyorduk. Benim ellerim kıllı göğsünün arasındaydı, onun burnu boynumda, haz ve şehvetle tatlandırılmış tuzlu terimi zaruri bir yaşam sıvısı gibi içiyor. Aramızda hiçbir şey yoktu, ama her şey de ikimizin gözlerinin arasındaydı. Birbirimizin en özel anlarına girip orada kendimize yer açmaya ve sanki bir daha çıkıp gitmeyecek gibi, bulduğumuz her çekmeceye eşyalarımızı tıkıştırırcasına yerleştiriyorduk.

Aramızdaki bu tuhaf yakınlaşmayı onun ses bozdu. Aniden yerinden kalkarak gel benle dedi ve önümden yürüyerek mutfağa gittik. Üzerimde bornozum duruyordu, tuhaftır ki rahatsızlık hissetmiyordum fakat biraz üşüyordum. Buzdolabını açtı ve rafta duran büyük şişeden ikimize birer kadeh rakı koydu. Mutfak daha soğuktu. Gittiğimiz pavyonda da içmiştik ama kokusu beni rahatsız etmişti. Bu sefer hiç etmedi. sek içince daha kolay yuvarlarsın dedi. Sesimi çıkarmadım.

Mutfağın tezgahının üzerindeki küçük floresan lambanın beyaz ve titrek aydınlığında oturuyorduk. Sessizlik aramızda derin bir uçurum gibiydi ama anason ve alkol kokan nefesi de bir o kadar da yakındı. Masanın üzerindeki şişeyi yan yatırıp çevirecek ve şişenin ucu kime gelirse o konuşmaya başlamak zorunda kalacaktı sanki. Cesur sonuçları olan bir çeşit şişe çevirmece. Rakısından bir yudum daha aldı ve yerine yenisini koydu. Çok hızlı gidiyordu.

Evet, Roger efendi, anlat bakalım, enişteyle dert nedir? Ne oldu da birden yelkenlerin suya indi?

Rakı bardağını önüme itekledi. Cesur musun doğru musun oyununun doğruluk kısmına gelmiştik. Konu ikimizden ve muhtemel aşkımızdan yeniden Mike ve bana dönmüştü. Ne yani, şimdi de dert dinleyen en yakın arkadaş mi olmuştuk? Görüşüm bulanmaya başlamışken yapmak istediğim şeyin dertleşmekten fazlası olduğunu kovmaya çalışıyordum.

Nereden başlasam şimdi? Nasıl tanıştıklarından mı, alzheimer olan annesinden mi yoksa bizden mi?

Mike'ın annesi Alzheimer'dı diye söze başladım. Tabi ilk başta değildi. Yavaş yavaş yakın geçmişi ile bağları koparken Mike ile ben yanındaydık. Michaelangelo onu yalnız bırakmıyordu, e ben de onu. Annesi sürekli bir şeylerin yerini karıştırıyor, giysilerini buzdolabına, ayakkabılarını kilere, iç çamaşırlarını salondaki sehpanın üzerine örtü diye seriyordu. Evden dışarı ayağı kesilince bir bakımevine yatırmayı daha uygun buldu Mike.

Dudaklarım kurumuştu, rakıdan içtim. Yarasın dedi. Gözleri dilimle ıslattığım dudaklarımdaydı, ve ben ona daha fazla kayıyordum.

Jóse orada çalışan bir hasta bakıcı. Hâlâ çalışıyor. Mike haftada bir kez annesini görmeye gidip geldiğinde tanıştılar sanırım. Bir kaç kez de ben gittiğimde karşılaştık. Gözüm tülün arkasından dışarı kaydı. Birbirlerine… nasıl desem, bakışlarından bir şeyleri anladım. Kaçamak bakışları vardı. Gözleri buluşuyordu, anlıyordum işte.

Ellerimi kucağıma açtım, ve işte… gözlerim dolmuş boğazıma bir kütle oturmuştu. Şimdi de birlikteler.

- Nereli Mike enişte?

Sessizliği bozmak istediği belliydi.

- İtalya, Torino.

Sanki Madrid'e giden bir uçağı hemen bulabilecekmişim gibi saatime baktım. Gece yarısını geçmişti. Sonra yavaşça yerimden kalktım. Ben henüz kalmıştım ki o da fırladı yerinden ve güçlü kollarıyla bana sarıldı.

Burun deliklerimi dolduran kokusuna sesi eşlik etti, bu saatte uçak bulamayız sana. Oyuncak bir ayıya sarılıp ondan teselli bulmak gibi çocuksu bir mutluluk doldurdu içimi. Yalnız olmadığımı hissettim. Güçlü ve erkeksi, odunsu kokusuna rakının kendine has garip kokusu da karışmıştı. Direnmedim fakat kollarımı da sarmadım. Gereğinden fazla birbirinize yakın kaldıktan sonra ayıp olmasın diye tedirgince ben de kollarımı sardım geniş omzuna. Üşümüştü.

Ayağa kalkınca başımın döndü. Rakı çarpmış olmalıydı. Söylemişlerdi, çarpar demişlerdi. Sendeledim. Yanıma geçip koluma girdi ve beni mutfakta çıkardı. Kendi yatağıma gideceğimi sanıyordum ama tam tersi istikamete dönüp beni kendi yatak odasına götürdü. Başım dönüyordu ama direndim. Halbuki içmeye başladığımız ilk kadehten beri, bir şeyler olsa direnmenin faydasız olduğunu biliyordum. Kapının kenarına tutundum. Yarım yamalak Hayır dedim. Merak etme dedi, burada daha rahat edersin. Ben senin yerine gideceğim.

Beni çift kişilik yatağının bir ucundaki yorganı kaldırıp yatırdı. Alnımı eliyle silip iyi geceler dedi. Ne kadar da duygusal. Mike da hep hasta olduğumda böyle yapar. Ona ilk kez adıyla seslendim; yataktan doğrulurken durdu ve yeniden çöktü. Yerimden doğrulup dudaklarına yapıştım.

...

Buz gibi bir nefretle yıkanıyordu içim. Sokakta yağan kar içime işliyor ve acımasızca donduruyordu kalbimi, ciğerlerimi, midemi; hatta kanımı. Sırt üstü yatıyordum yabancı bir yatakta. Eskiden nasıl da severdim başka evlerde kalmaya ve hiç biri birbirine benzemez yataklarda uyanmaya, aşk sandığım şeye yelken açmaya. Ucu bucağı olmayan uzun plajda, bulutlu mavi gökyüzünde solgun bir güneş varken, tahta bir yolda saatlerce yürüdüm sanki. Etraftaki ağaçlar bile benden bıkmış yapraklarını döküp kış uykusuna yatmıştı soğuktan.

Yıllar sonra başka birisi vardı yanımda Mike’dan başka. Bornozumun önü çözülmüş, göbeğimin üstü kendi öz sıvımla sıvanmıştı. Ne kadar da acınası. Öfkem su gibi sızıyordu benliğime. Avuçlarımı sıktım yattığım yerde. Daha derinlere iniyordum durup dinledikçe kendimi. Göğsüm tek düze inip kalkıyor, gözlerim tavandaki bir noktaya sabitlenmişti, tek bir kez arkama dönüp bakma ihtiyacı hissetmiyordum, ne kadar acımasızca. Görünmez olmak istiyor, olanları ve içinde olduğum garip durumu uzaktan izlemek istiyordum. Sanki yarın olmayacak ve yüz yüze bakmayacakmışız gibi, daha yarım saat önce yaptıklarım belirdi gözümün önünde. Henüz bir kaç saat önce tanıştığım bir adamın üstüne çıkışım, penisimi ılık deliğine sokuşum ve zorlanarak da olsa, beni içine kabul etmek konusunda hiç tereddüt etmeyişi. İçinin ılıklığı bile hâla penisimin ucunda.

Iyi haber veren alçak ve naif bir sesle yeniden dünyaya döndüm. 

Neden kendine böyle davranıyorsun Roger?

Evet, bu sorunun yanıtını ben de çok merak ediyorum: neden? Yoğun bir sisin içinde kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum.

Bak şimdi burada benimlesin, beraberiz. Biraz önce burada değildin, gözlerini kapattığında kim bilir hangi uçağa binip nereye, hangi zamana gittin. Kim bilir ne güzel denizlere dalıp hangi balıklarla birlikte yüzdün…

Bense kışın ortasında etrafı buzlu dağlarla çevrili bir vadinin içindeki buzlu bir göle girmiş gibi kaskatıydım. Sorunun temelinin aslında bunu yaptığım kişinin “eşim” dediğim kişiden farklı biri oluşuydu, klişelemiş kalıplarım içinde eziliyordum yeniden ama izin vermemeliydim buna. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim.

Bu sefer zevk verme sırası bendeydi.

Yorum Gönder